Teknoloji

Starfield İnceleme Dosyası: “Uzaydayız, Herkesin Kafası Karışık”

Evet sevgili oyuncular, Bethesda’nın son oyunu Fallout 76’nın üzerinden 5 yıl geçti ve heyecanla beklediğimiz Bethesda’nın son orijinal markası Starfield’ın üzerinden 25 yıl geçti, sonunda günahlarıyla ve ödülleriyle karşınızdayız. Çıkmadan çok önce tüm oyun dünyasını heyecan trenine sokan ve birçok oyuncu için ‘asla ön sipariş verme’ kuralını çiğneyen Starfield’ın nasıl olduğuna bir göz atalım. Tabii uzay kıyafetleriniz, son teknoloji madencilik ekipmanınız ve uzay geminiz hazırsa…

Yalan yok, seni çok özledik Bethesda.

Oyun dünyasında belli stüdyolar var. Oyuncuya ne vaat ettikleri, ne tür oyunlar yaratacakları her zaman az çok bellidir. Yakın zamanda Microsoft çatısı altına giren Bethesda da bunlardan biri. Bildiğiniz gibi Fallout ve The Elder Scrolls gibi serilerle oyun dünyasına önemli katkılar sağlayan Bethesda, RPG denilince akla gelen ilk stüdyolardan biri. Yaptığı çalışmalarla birden fazla kez tıbbın standartlarını belirleyen ve bugün bile birçok oyunuyla büyük bir hayran kitlesine sahip olan stüdyo, yeni oyununu duyurduğunda takvim 2018’di ve hepimiz çok heyecanlanmıştık. Bu sefer Çorak Toprakların çorak topraklarını ve Tamriel’in tehlikeli haritasını çok çok uzaklara bırakıp rotamızı uzaya çevirecek, uzay gemilerimize atlayacak ve o gezegeni, o gezegeni, benimkini keşfedecektik. Üstelik bu oyun, şirketin çeyrek asır sonra duyurduğu ilk yepyeni markası olacaktı. Doğal olarak oyuncular olarak beklentilerimizi düşük tutmadık. Sonuçta bu Bethesda’nın elinde olacaktı. Üstelik iyi bir RPG’ye susadığımız günlerde ilaç gibi geleceğine de şüphe yoktu. Böylece beklemeye başladık. Zaman geçtikçe oyun hakkında daha fazla şey öğrendik. Örneğin oyunda hepimizin keşfedebileceği neredeyse 1000 gezegen olacak! Uzayın sonsuz olanaklarına rağmen bu biz oyuncular için dayanılmaz bir rakamdı. Uzay gemilerimizi kişiselleştirebilecek ve indiğimiz gezegenlerde insanların yaşadığı yerlerde her türlü maceraya atılabilecektik. Peki Bethesda beklentilerimizin ne kadarını karşıladı ve verdiği sözlerin ne kadarını tuttu? Lafı daha fazla uzatmadan incelememize geçelim ve cevapları birlikte alalım.

Maceranın tam kucağına bırakacağınız karakteriniz ve karakter oluşturma ekranıyla başlayalım.

Starfield – doğal olarak – Bethesda’nın bugüne kadarki en ayrıntılı karakter oluşturma ekranlarından birini beraberinde getiriyor. Üstelik iyi bir haber! Alıştığımız güdük karakter tasarımlarına artık veda edildi ve karakterlerimiz çok daha göze hitap eden bir hale geldi. Ancak aynı şeyi maalesef NPC’ler, daha doğrusu görevler vb. için yapamayız. Rastgele göremediğimiz NPC’ler için bunu söylemek pek mümkün değil çünkü çoğunlukla bize tuhaf bakmaya ve ilginç yüz ifadeleri sergilemeye devam ediyorlar. Neyse karakter oluşturma ekranına dönelim. Karakterimiz akla gelebilecek hemen hemen her biçimde özelleştirilebilir. Fiziksel özelliklerin yanı sıra karakterimizi etkileyecek arka plan hikayesini ve ilgili özellikleri de seçebiliyoruz. Bunların arasında, karakterimize uzayda bir yuva verecek bir seçenekten (ama karşılığında, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi borçlarınızı burnunuzdan ödeyecek!), doğrudan bir eve katılmanızı sağlayacak seçeneklere kadar pek çok şey var. Oyundaki hiziplerden. Bunlar oynanışı da etkiliyor. Örneğin bir görev sırasında ya da bir NPC ile diyaloğa girdiğinizde seçtiğiniz bu özellikler size ekstra diyalog ve aksiyon şeklinde geri dönebilir. Bu noktada seçiminizi akıllıca yapmanız elbette işinize yarayacaktır ancak neyin ne olduğunu pek bilmeden gireceğiniz ilk oyun için ‘ilk elin suçu yok’ diyoruz ve yavaş yavaş oyuna geçiyoruz. Oyunun neler vaat ettiğini inceleyin.

Hikayeyle başlamak için.

Geleceğe Hoşgeldiniz! Takvimlerinizi 2330 yılına ayarlayın. Dünya artık yaşanmaz hale geldi ve insanlar çoktan uzayın farklı köşelerini evlerine dönüştürdüler. Bir madende gözlerimizi açıp üstlerimizin bize verdiği son model madencilik aletiyle kendimizi yeni keşfedilen bir cevher damarına atıyoruz. Ancak çıkardığımız bu cevherde insanları ilginç bir şekilde etkileyen gizemli bir şey var. ‘Artifact’ adı verilen bu gizemli nesnenin sırrını çözmek için maceramıza başlıyoruz. Bu noktada yolumuz bizimle aynı amacı güden bir grupla buluşuyor ve onlar bu gizemli madeni ortaya çıkarma yolunda ilk yol arkadaşlarımız oluyor.

Bethesda bu sefer başardı mı?

Bethesda oyunlarına aşina olanlar ve özellikle sayısız internet geyiklerinden deneyimsiz oyuncular, Bethesda oyunlarının aksiyonunun, nasıl desek, biraz… Stump olduğunu ilk elden biliyorlar. Açıkçası bu aksiyon eksikliğini tekrar göreceğimi umarak başladım oyuna ama Starfield daha ilk andan itibaren yanıldığımı kanıtladı. Starfield, Bethesda’nın en aksiyon dolu oyunudur. Elbette bu iyi bir haber ama ne kadar iyi olduğunu da konuşmamız gerekiyor. Çünkü Starfield’ın aksiyonu önceki Bethesda oyunlarına göre daha iyi olsa da (özellikle ateşli silahlar konusunda) çok da iyi bir iş çıkarmış değil. Bu noktada yanlış anlaşılmak istemem çünkü oyunun sunduğu aksiyon aslında oldukça yeterli. Bu kadar olağanüstü bir şeyden bahsetmiyoruz ama bu, insanlara o eski engeli hissettirmiyor. Aksiyon demişken düşmanlardan bahsetmemek mümkün değil. Oyunda genel olarak 3 tip düşmanla karşılaştığımızı söylemek mümkün. Bunlar robotlar, insanlar ve uzaylı yaratıklardır. İnsanları ve robotları bir kenara bırakırsak, özellikle uzaylı canlılar kendi içlerinde çeşitlilik göstermektedir. Bu noktada daha önce bahsettiğimiz ‘1000 gezegen’ konusuna değinmekte fayda var. Oyunda birden fazla gezegene inebileceğimiz bir yaşam yok. Bu alanlardaki genel amacımız ya kaynak toplamak ya da terk edilmiş uzay üslerini keşfetmek. Açıkçası uzayın sonsuzluğunu hissederken, bir zamanlar insan yaşamına sahne olan ama artık ölü olan bu uzay üslerini keşfetmek oldukça etkileyici. Tüm bunların üstüne Bethesda’nın artık uzmanlaştığı çevresel hikaye anlatıcılığının izlerini görmek, keşifte bazı noktaları daha üst seviyelere taşıyor. Ancak bu noktada Bethesda’nın da büyük bir eksisi var. Özellikle devasa bir kaya denizini andıran boş gezegenlerle ilgili en büyük sorunlardan biri, bize bu gezegenleri keşfetmemiz için herhangi bir araç verilmemiş olmasıdır. Bu durum oyun çıkmadan önce de belliydi ve çok fazla eleştiri almıştı. Devasa bir kaya modülünün etrafında koşmanın ne kadar eğlenceli olduğunu takdir edersiniz. Oyunda edinebileceğiniz küçük bir jetpack bu yolculukları biraz daha katlanılabilir hale getirse de insan, tarayıcısı aracılığıyla gördüğü ilginç bir nesneye ya da kaynağa doğru koşarken bir süre sonra doğal olarak ‘hıh’ diyebiliyor.

“Uzaydayız, herkesin kafası karışık.”

Gezegenlerden bahsetmişken insan yaşamını barındıran büyük gezegenlerden de bahsetmekte fayda var. Oyunda devasa uzay şehirlerine sahip farklı gezegenler bulunuyor ve bunların özellikle ilk gördüğünüzde sizi etkileyeceğinden emin olabilirsiniz. Bu şehirlerin temaları da sonsuz olasılıklarla çeşitlilik gösteriyor. Bazıları fütürist estetiğiyle hemen dikkatinizi çekerken, bazılarında çok daha retro bir hava bulmak mümkün ama tabii ki o fütüristik esintilerle. Starfield, siber punk temasının hakim olduğu bir gezegenden, uzayda bir kovboy kasabası nasıl olur sorusunun cevabına kadar geniş bir yelpazede şehirleri, daha doğrusu gezegenleri barındırıyor ve bunların atmosferini yansıtma konusunda oldukça başarılı. Ama ne yazık ki tökezlediği yerler var. Bu sorunların en büyüğü ise alanlarda özgürce hareket edememektir. Oyunda herhangi bir yere giriş çıkış yapmak istediğinizde sizi karşılayacak olan yükleme ekranlarına önceden hazırlıklı olmalısınız. Oyun neredeyse her konum değiştirildiğinde yükleme ekranına çöküyor. Bu, insanlara devasa bir gezegeni keşfetmek yerine, birbirine bağlı farklı odalarda dolaşma hissi veriyor. Bu durumun en büyük sorumlusu, kullanım süresi uzun zaman önce dolmuş olmasına rağmen bilinmeyen bir nedenden dolayı ısrarla kullanılmaya devam eden bir oyun motoru olan Bethesda’nın Creation Engine’idir. Teknolojinin arkasında The Elder Scrolls V: Skyrim’de bile kullanılan oyun motorunun olduğu aşikar. Çünkü ne kadar gösterişli olursa olsun bu tür sonuçların ortaya çıkması kaçınılmaz ve geliştiricilerin bu konuda yapabileceği pek bir şey yok gibi görünüyor. Creation Engine’in dezavantajlarını bir kenara bırakırsak, bu da büyük gezegenleri keşfetme konusunda karşılaştığımız bir başka dezavantajdır. Evet oyunda gerçekten çok büyük şehirler var ama onların haritası yok. Diyelim ki, ziyaret etme göreviniz olmayan ve sırf arzunuzla ziyaret etme niyetinde olduğunuz bir mağazaya mı gideceksiniz? Umarız daha önce geçerken buraya nasıl geleceğinizi aklınızda tutmuşsunuzdur… Yani küçük bir harita koymanın ne kadar zor olabileceğini anlamak gerçekten zor. Bu yeterli mi? Hemen hemen her Bethesda oyununda olduğu gibi bu sorunu da modcuların çözmesini bekleyelim.

Bu oyun çok çok büyük.

Peki konumuz uzay, olasılıklar sonsuz dedik. Durum böyle olunca, özellikle Bethesda gibi bir stüdyomuz varken, bundan daha azını bekleyemeyiz. Bethesda bu konudaki uzmanlığını kullanarak yıllar boyu Starfield’ı sonsuz içeriklerle doldurdu. Şehirde rastgele dolaşırken kulak misafiri olduğunuz bir konuşma, sizi uzun bir görev silsilesine sürükleyebilir ya da gözünüze çarpan sıradan bir ilan sayesinde kendinizi bir şirkette çalışırken bulabilirsiniz. Oyunun her noktası gerçekten de içerik ve görevlerle dolu, bu da ana görevi yapmaktan sıkılan oyuncuların imdadına yetişiyor. Starfield’da tıpkı The Elder Scrolls V: Skyrim gibi dolu bir dünya var. Bu dünyanın büyüklüğü karşısında insan kendisini evrenin merkezi değil, bir toz zerresi kadar küçük bir parçası gibi hisseder. Oyunda NPC’lerle kurduğunuz diyaloglar yavan gelmiyor. Yılın bir diğer tez oyunu olan Baldur’s Gate 3 kadar derin diyalogları görmek elbette çok zor ama insan kafasındaki cevapları ekranda birden fazla kez görebiliyor.

Oyunun büyüklüğünden bahsetmemiz gereken bir diğer nokta ise görevlere yaklaşım biçimleridir. Bethesda sayesinde neredeyse her görevi birden fazla analizle bizlere sundu. Diyelim ki bir yere girip içeriden bir şeyler çıkarmanız gereken bir göreve atandınız. Mekanı iyice incelerseniz geliştiricilerin mekana sizin için birçok çözüm eklediğini görebilirsiniz. ‘Sessizce girip çıkayım da başımız ağrımasın’ diyorsanız işte havalandırma ve arka kapılar emrinizde. ‘Ben emaneti çekip adaleti dağıtacağım’ diyorsanız, yine elinizi bağlayan hiçbir şey yok. Vur, kır, parçala. ‘Uzaydayız kardeşim, bir medeniyet var, yıl 2330’ dersen sen de mutlu olursun, çünkü bazı görevlerde silahını kınından çıkarmadan, sadece zeka çevikliğiyle sorunu çözmek mümkün. tatlı dilin.

Uzay geminizi 10 lirayla büyütmek ister misiniz?

Uzaydaysak elbette uzay gemisi de kullanacağız! Ancak bu konuda fazla heyecanlanmamanızı tavsiye ederiz. Herhangi bir önyargı yaratmak istemiyorum, o yüzden en baştan başlayalım. Starfield vizyona girmeden çok önce uzay gemilerimizle evrenin semalarında özgürce süzüleceğimiz söylendi ve çoğumuz doğal olarak bunun hayalini kurduk. Oyun neredeyse en başından beri bize kontrol edebildiğimiz bir uzay gemisini emanet ediyor ve bizi uzaya gönderiyor. Bu noktada beni hayal kırıklığına uğratan ilk şey, birçok oyuncu gibi kozmosun aslında o kadar da etkileyici görünmemesiydi. İlk hayal kırıklıklarımdan biri soğuk, donuk siyah bir arka plan üzerine yerleştirilmiş PNG dosyalarına benzeyen gezegenlerdi. Uzayda yolculuk yaparken korsanlarla ve düşman gemileriyle savaşmanın eğlenceli olduğunu söyleyebilirim. Savaş sırasında geminin kalkanlarını, yüzünü ve diğer farklı özelliklerini kişisel olarak ayarlamak, nereyi kesip nereye değer vereceğini düşünmek kişiye kontrolün elinde olduğunu hissettirir. Ancak uzay gemisiyle bir gezegene inmek istediğinizde aynı şeyi hissetmeniz pek mümkün değil. İlk oyun seansımda kafam oldukça karışıktı çünkü ne kadar zorlarsam zorlayayım hedef gezegenime daha fazla yaklaşamıyordum. Daha sonra oyun benden başka bir ekrana geçmemi, gezegeni taramamı ve orada uygun iniş alanını bulmamı istedi. Bu çıkarma alanını bulup tıkladıktan sonra gemim metod tarzı bir sinema eşliğinde kendi kendine indi. Tabii bu aynı zamanda yeni bir yükleme ekranı anlamına da geliyor. Bir zamanlar kafamıza çivi çaktığımız ancak daha sonra dayanılmaz bir geri dönüş yaparak hepimizi utandıran No Man’s Sky’daki gezegensiz iniş mekaniği Bethesda tarafından geliştirilmedi. Tüm bu süreç bile uzayda özgürce dolaşma hissini baltalıyor.

Özetlemek.

Starfield kesinlikle yılın en etkileyici oyunlarından biri orası kesin. Her ne kadar bazı teknik ve bazı tasarım tercihleri ​​nedeniyle bu duygu zaman zaman baltalansa da, önümüzde sonu belli olmayan bir dünya var ve insan ‘bu oyunun tamamını nasıl keşfedeceğim?’ diye düşünürken buluyor kendini. Starfield, Bethesda’nın önceki serilerinden farklı olarak tek bir ülkede, kıtada ve hatta gezegende geçmiyor. Neredeyse tüm dünya ayaklarımızın altındadır. Her köşesinden keşfedilecek yeni bir detay, hikaye ve içeriğe sahip olan oyunu oynayarak saatler, günler, hatta yıllar geçirebilirsiniz. Ama dediğimiz gibi. Ne yazık ki bazen oyun bir bütün gibi hissetmekten çok uzak oluyor. Ancak ne olursa olsun Bethesda’dan iyi bir işimiz var. Bu oyunu sevmeyenlerin nedenlerini çok iyi anlasam da Starfield, tüm hataları ve günahlarıyla birlikte keşfedip içine dalmak için sabırsızlandığım bir oyun. Eğer onların yanılgılarını görmezden gelip bir kez kapılıp giderseniz bu oyundan kurtulmanız zor olacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu